20 Kasım 2025, Perşembe

“Kültür Yolunda Müzede Gastronomi Durağı” ve Bir Urartu hikayesi

“Kültür Yolunda Müzede Gastronomi Durağı”  ve Bir Urartu hikayesi
“Müzede Gastronomi Durağı” projesiyle geçmişin izlerini bugünün sofralarına taşıyoruz. Bu kez yolculuğumuz Doğu’nun görkemli uygarlığı Urartuların başkenti Van’a uzanıyor. Arkeolojik buluntular eşliğinde Urartu’nun zengin sofrasını, binlerce yıllık buğdayını ve kadim tatlarını yeniden keşfediyoruz.

Asuman Kerkez

Hayaller, ancak inandığımızda ve emek verdiğimizde can bulur. Ben de hep hayal kurdum ve peşinden gittim. Şimdi size, Türkiye’nin eşsiz uygarlık mirasından ilhamla hayata geçirdiğim son projeyi anlatacağım.

Önceki yıllarda, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği Kültür Yolu festivallerinde şehirlerimizin gastronomi ve kültür mirasını keyifle tanıttık. Ekibimle birlikte, yaşayan müze anlayışıyla pop-up çalışmalar da gerçekleştirdik. Diyarbakır’da açık havada bir buğday müzesi, İzmir’de ise bir zeytin müzesi kurduk.

Güzel Türkçemizde bir tabir vardır ya: “Tadı damağımda kaldı.” Bu yıl da Müzede Gastronomi Durağı projesi tam olarak öyle hissettirdi. Kültür Yolu etkinlikleri kapsamında beni çok heyecanlandıran bu projeye, Yaşayan Miras Genel Müdürü Selim Terzi Bey de ilk andan itibaren inandı ve birlikte üç keyifli etkinlik gerçekleştirdik.

Geçmişle köprü

“Müzede Gastronomi Durağı” nedir ve nasıl ortaya çıktı, önce bunu anlatmak istiyorum. Müzelerde sergilenen eserler, arkeologların büyük emekle gün yüzüne çıkardığı, bazen parçalanmış bazen de zamana direnmiş buluntulardır. Ziyaretçiler olarak çoğuna sadece göz ucu ile bakarız; oysa özellikle mutfakla ilgili kalıntılar, günümüzün gastronomi merakı düşünüldüğünde, çok daha fazla ilgiyi hak ediyor. Amacım, geçmişle bugünü keyifli ve enerjik bir dille buluşturan bir köprü kurmak.

Etkinlik üç aşamalı olarak planlandı. İlk bölümde, kazı başkanı veya uzman hocalar eşliğinde, temaya uygun uygarlığın buluntularının sergilendiği müze bölümünde anlatımlar yapıyoruz. Hangi çömlek nerede bulundu, içindeki kalıntılar neydi, o dönemde ne yediler, ne içtiler? gibi sorulara eserler üzerinden cevap arıyoruz. Bu sayede buluntularla geçmişin mutfak kültürünü yorumluyoruz.

İkinci bölümde, alanda çalışan uzmanlarla keyifli bir söyleşi yapıyoruz. Onların hem derin bilgileri hem de renkli anıları etkinliğe değer katıyor. Söyleşiyi yönetirken ben de hazırlıklı olarak katkı sunuyorum. Son bölümde ise, döneme ait tarım ve gıda ürünlerinin sergilendiği “uygarlık masamıza” geçiyoruz. Yemeğimizi hazırlarken sohbet sürüyor, ardından soru-cevap ve tadım ile etkinliği tamamlıyoruz.

Urartuların sofrası

Şimdi size ilk etkinliğimizin kahramanı ve Doğu Anadolu’nun en görkemli uygarlığı Urartuların sofrasından bahsetmek istiyorum… Urartular diğer adıyla Bianiler deyip geçmemek ve onlara gereken saygıyı göstermek lazım elbette. Onlar MÖ. 1. Binyıldayılda Demir Çağının en güçlü devletlerinden bir tanesi. Hititler tarih sahnesinden silinince ortaya çıkıp şovunu yapan imzasını atan bir uygarlık. Yani düşünün ki şampiyonlar liginde oynuyor, Asurlularla aşık atıyor kah yenilip kah zafer elde ediyorsunuz. Doğu Anadolu’da inanılmaz mühendislik harikası olan sulama kanalları inşa ediyorsunuz, günlük hayatınız mimari yapılarınız ve dolayısıyla sofranız da belli bir düzeyin üstünde.

Aslında imparatorluğun uygulamalarını inceledikçe, Doğu Anadolu’da önceden var olan yerel kültürleri değişime zorladığını fark ettim. Mimarlık, madencilik, sanat, çanak çömlek ve dini gibi konularda yenilikler getiren bir sistem kurmuşlar. Başkent olması Van’daki Urartu kültür kimliğinin çok daha net ve güçlü olmasına neden olmuş. Kule tipi tapınaklar, saraylar, çok sayıda pithosların bulunduğu depolar, büyük sarnıçlar, kanalizasyon sistemi, sulama sistemleri… Bu eserlere hayran olmamak elde değil. Hemen eklemem lazım madene can veren insanlar da Urartular… Mühür, fibula, iğne ve kemer gibi özel eşyaları o kadar güzel ki mutlaka görmenizi isterim. Bir de Urartu deyince aklıma hemen o parlak kırmızı astarlı Urartu Seramiği tarzı gelir. Adeta bir damga, bir imza gibidir.

Van balığı

Hadi lütfen gastronomiye gel artık diyenleri duyuyorum ve hemen anlatmaya başlıyorum. Konuya girerken karşıma ışıl ışıl Van balığı çıkıyor. İnci Kefali denen bu özel balık aslında kefal değil bir sazan cinsi. Bu tatlı su balığının bir figürini MÖ 645 yıllarına dayanan Ayanis Kalesi’nde bulunuyor. Urartu uygarlığına ait olan Ayanis Kalesinde; Kral Argişti'nin oğlu Rusa tarafından MÖ 645-643 tarihleri arasında yaptırıldığını yazan bir kitabe bulunuyor. Aynı kazı alanında bulunan balık kılçıkları da Van balığının ne kadar köklü bir tarihe sahip olduğunun kanıtı. Urartu uygarlığının başka önemli kentlerinde de balıkla ilgili buluntular var.

Binlerce yıl önce bu insanlar başka ne yiyip içiyordu? Urartu şehirlerindeki kazılardan üzüm, elma, erik, ayva ve nar gibi meyvelerin tüketildiğini biliyoruz. Ayrıca sığır, koyun, geyik, ceylan, keklik, kaz, dağ keçisi gibi birçok hayvanın kemik kalıntıları bulundu. Bu da Urartuların oldukça zengin ve çeşitli bir sofraya sahip olduklarını gösteriyor.

Ve buğday

Son olarak galiba ekmek ve buğdaydan bahsetmeden geçmek olmaz. Hepimizin aşina olduğu Urartu Buğdayı “Triticum Urartu” kazı alanlarında karbonlaşmış halde pitosların içinden çıkıyor. Avuçlarımda karbonlaşmış Urartu Buğdayları ile anlatım yaparken gözlerim doldu. Bir buğday aşığı olarak 2800 yıl öncenin buğdayıyla göz göze gelmek ona dokunmak benzersiz bir deneyimdi. Tabii ki her kazı alanında bulunan buğdaylar aynı döneme ait değil ve aynı buğday çeşidi olmayabilir. Aman diyorum ve dikkatli konuşuyorum.

Yorum Yaz

captcha