İç Mimar Belgin Açıkalın, her mekanı bir hikaye gibi ele alıyor; tasarımın yalnızca estetik değil, deneyim odaklı olması gerektiğini savunuyor. Onun için bir restoran, hem lezzetin hem de mimarinin iz bırakabildiği çok katmanlı bir sahne. İşlevsel detayların, deneyimi doğrudan etkilediğine dikkat çekiyor.
Reklam dünyasından gastronomi tasarımına uzanan yaratıcı bir yolculuk… Belgin Studio’nun Kurucusu İç Mimar Belgin Açıkalın; bir mekanın yalnızca estetik değil, aynı zamanda duygusal ve işlevsel bir deneyim sunduğuna inanıyor.
İç mimariyi bir “hikaye anlatımı” biçimi olarak gören Açıkalın, her projesine hem sanatsal hem de operasyonel açıdan derinlemesine yaklaşıyor. Kimi zaman bir duvar illüstrasyonunda, kimi zaman el yapımı seramikte kendini gösteren bu yaklaşım; gastronomi dünyasında unutulmaz deneyimlere dönüşüyor. Biz de onunla, mimarinin lezzetle kurduğu bağın peşine düştük.
Sizi mimarlık dünyasına çeken şey neydi? Bu alandaki yolculuğunuz nasıl şekillendi?
Ben kendimi temelde bir tasarımcı olarak görüyorum. Mimarlığa geçişimden önce yaratıcı yönetmen olarak uzun yıllar reklamcılık sektöründe çalıştım. Kendi ajansımı kurduktan sonra birçok büyük marka ile 12 yıl boyunca işbirliği yaptım. Daha sonra gastronomi ve eğlence sektöründe birçok restoran ve kulübün sahibi olan bir şirkette çalışmaya başladım. Sortie markasının yeniden tasarımı ile başlayan süreç, zamanla şirketin tüm mekanlarını tasarlamama vesile oldu. Bu da iç mimarlık kariyerimin başlangıç noktası oldu.
Gastronomi ve otelcilik projelerine yönelmeniz bilinçli bir seçim miydi?
Aslında ilk başta spontane gelişti. Ancak arka arkaya gelen projeler ve bu mekanların kısa sürede popülerleşmesiyle birlikte, zamanla uzmanlık alanım haline geldi. Ayrıca bir Boğa burcu olarak yemeğe duyduğum düşkünlük de gastronomi mekanlarına olan ilgimi artırdı. Otel projeleri ise son birkaç yılda hayatıma girdi. Özellikle tasarım odaklı şehir otelleri ve şimdi çok heyecan duyduğum Şanlıurfa’daki ZERZEMBE projesiyle bu alandaki ilgim daha da derinleşti.
Bir restoran ya da otel projesinde sizi en çok ne heyecanlandırıyor?
Bu tür projeler, ev veya ofis tasarımlarından çok daha kompleks. Farklı beklentilere sahip yüzlerce insanın bir araya geldiği alanlar bunlar. Estetikten öte, deneyim sunan mekanlar olmaları gerekiyor. Kadir Has Üniversitesi’nde verdiğim derslerde hep şunu vurguladım: “Ben bir dekor değil, ticari bir deneyim tasarlıyorum.” Mekan yalnızca güzel görünmemeli; mutfak düzeninden akustik yalıtıma kadar her detay düşünülmeli. Konfor, işleyiş, ergonomi… Bunların hepsi başarılı bir gastronomi deneyiminin parçası.
Tasarım sürecinde şeflerle veya işletme sahipleriyle nasıl bir iletişim kuruyorsunuz?
Restoran projelerinde mutlaka şef, bar şefi ve işletmeciyle birebir görüşüyorum. Endüstriyel mutfaklar konusunda bilgi ve deneyim sahibi olduğum için mutfak akışı benim için çok önemli. Mekanın menüsü, işleyişi, hedef kitlesi... Tüm bu verileri topladıktan sonra mekana özel tasarımı oluşturuyorum. Örneğin Fenerbahçe’de açılan MİN MUTFAK için, tasarıma başlamadan önce şefle birlikte taze makarna yaptım. Tasarıma tutkuyla yaklaşan biri olarak, bu tür birebir etkileşimler bana ilham veriyor.
Projelerinizde yerel ve doğal malzemelere sıkça yer veriyorsunuz. Bu tercihin arkasındaki düşünce nedir?
Her mekanın kendi hikayesi olduğuna inanıyorum. Bu yüzden projelere belli bir stil veya malzeme dayatmadan, o mekana özel bir anlatı oluşturuyorum. Bu nedenle bana "mekansal hikaye anlatıcısı" diyorlar, bu tanımı çok seviyorum. Örneğin Şef Yunus Emre Akkor’un restoranı PALUDE’de, seramiğe baskı illüstrasyonla oluşturduğumuz duvar tasarımı, mekanın ikonik unsuru haline geldi. Ayrıca mermer ve seramiği birleştirerek Türkiye’de ilk kez uygulanan özel bir zemin tasarladık. El yapımı cam, seramik ve vitray gibi geleneksel sanatlara da mutlaka projelerimde yer veriyorum; çünkü bu değerlerin tasarım dünyasında kaybolmaması gerektiğine inanıyorum.
Sizce bir restoranın mimarisi, yemeğin algısını etkiler mi?
Kesinlikle. Renkler, ışık, ses akustiği, mobilya ergonomisi, hatta mekanın kokusu bile yemeğin algılanışını etkiliyor. Araştırmalar, tabağın rengine kadar bu etkileşimi ortaya koyuyor. Dolayısıyla restoran tasarımı sadece görsel değil, işlevsel ve psikolojik bir boyuta da sahip. Bu nedenle gastronomi mekanları uzmanlık gerektiren alanlar. Lezzetle tasarım arasında güçlü ve doğrudan bir bağ var.
Şu sıralar üzerinde çalıştığınız projelerden bahseder misiniz?
Şu an birkaç farklı proje aynı anda devam ediyor. PALUDE’nin ikinci şubesi Sultanahmet’te açılıyor. Şanlıurfa ZERZEMBE Butik Otel projemiz eylül ayında hizmete giriyor. Muğla Akyaka’daki NOVADA AVM'de, 2 bin m²’lik bir yiyecek-içecek alanını tüm restoranlarıyla birlikte tasarlıyoruz. İstanbul’da ise çeşitli otel projeleri gündemde. Hepsi benim için ayrı bir heyecan kaynağı.
Önümüzdeki döneme dair sizi en çok heyecanlandıran proje hangisi?
ZERZEMBE ile birlikte Şanlıurfa’ya özel bir bağ kurdum. Tasarım sürecinde şehri ve gastronomisini detaylıca inceledim. Otelin sosyal medya ve içerik tasarımını bile ilk etapta kendim üstlendim. Kurumsal kimlik tasarımlarını da projelerimle birlikte yürütmeyi seviyorum. Şu an onay aşamasında olan ve beni çok heyecanlandıran yeni projeler de yolda. Benim için tasarım sadece meslek değil, tutkuyla yapılan bir ifade biçimi.