Bir imparatorluk başkenti Edirne

Bir imparatorluk başkenti Edirne
Edirne’de Osmanlı’nın izlerini taşıyan muazzam mimarinin yanı sıra gastronomik bir keşif yapmak mümkün. Geçmişten günümüze taşıdığı çok kültürlü yapısı lezzetlerine de yansıyor.

Edirne, Trakya bölgesinde yer alan tarihi ve kültürel zenginlikleriyle dolu Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış bir şehir. Hem gezilecek yerler hem de lezzetli mutfağı ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.

Yunanistan ve Bulgaristan’a sınır komşusu olan Edirne, ülkemizin Avrupa’ya kara ve demiryolu ile bağlantısını sağlayan 5 sınır kapısına sahip. Kapıkule sınır kapısı, Türkiye’nin en büyük kara ve demiryolu sınır kapısı olma özelliğini taşıyor. İstanbul’a 235 km mesafede bulunan Edirne’ye İstanbul Havalimanı’ndan otobüs seferleri olduğu gibi, Esenler otogarından da sık kalkan otobüsler bulabilirsiniz.

Tunca Nehri’nin Arda ve Meriç nehirleri ile birleştiği düzlükte kurulan, derin bir tarihi değeri olan, 1453’teki fethinden önce 92 yıl Osmanlı’ya başkentlik eden şehir, Osmanlı mimarisini ve kültürel yapısını oldukça iyi yansıtıyor.

Birinci Balkan Savaşı’ndan sonra kabul edilen barış antlaşmasıyla Bulgaristan’a geçen Edirne, bu savaşın hemen

ardından patlak veren İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra tekrar Türk toprağı oldu. Birinci Dünya Savaşı’ndan Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgiyle çıkmasının ardından Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğradı. Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanmasıyla 25 Kasım 1922’de nihai olarak Türk egemenliğine girdi. Lozan Antlaşması’yla Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak geri alınan Karaağaç’ın 15 Eylül 1923’te Türkiye’ye katılmasıyla ilin sınırları bugünkü halini aldı.

Selimiye Cami

Selimiye Cami, muhteşem mimarisi ve büyüleyici atmosferi ile Edirne’nin simgesi. Kentin her yerinden tüm ihtişamı ile görülebilen, dört zarif minaresi, muhteşem kubbesi ile eşsiz bir yapı olan Selimiye Camii dünyaca ünlü Mimar Sinan’ın eseri.

Yapımına II. Selim’in emri ile 1568 yılında başlanan caminin inşası binlerce kişinin yoğun çalışması ile 7 yıl sürmüş ve 1575 yılında tamamlanmış. Osmanlı mimarisinin en önemli eseri olarak kabul edilen camiyi Mimar Sinan da “ustalık eserim” olarak tanımlamış.

Selimiye Cami’sinde ilk kez Ayasofya’nın kubbe çapı geçildiğinden ayrı bir önemi de var. Mimar Sinan’ın gökyüzünü arşınladığı ve her köşesinde ayrı bir detayın gizli olduğu bu muhteşem eser, ustanın en önemli yapıtı olarak biliniyor. Mimar Sinan camii inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş ve iki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde bekletmiş. Böylelikle zeminin oturmasını sağlayarak yapıda oluşabilecek çatlama ve kaymaların önüne geçmiş.

Selimiye Cami’sine vakıf olarak caminin altına Arasta Çarşısı yapılmış. Çarşı karşılıklı 124 dükkana ev sahipliği yapıyor. Her sabah çarşının ortasındaki Dua Kubbesi’nin altında toplanan esnaf günün bereketli, hayırlı geçeceğine dair dua ederek Osmanlı’dan kalma bir geleneği de sürdürüyor.

Eski Cami

1403 yılında Süleyman Çelebi tarafından inşasına başlanan Eski Cami, 1414 yılında Çelebi Mehmet tarafından tamamlanmış. Osmanlı döneminde şehzadelerin kılıç kuşanma törenleri burada yapılırmış. Günümüzde cuma günleri sembolik olarak hala kılıç kuşanma töreni yapılıyor.

Edirne Ulu Cami, 3 Şerefeli Cami’nin inşasından sonra önemini yitirerek Eski Cami adını almış. Cami girişindeki Arapça Allah yazısını görünce, ünlü fotoğrafçı Ara Gürel’in imzası haline gelmiş, Allah yazısı önünde dua eden iki çarşaflı kadının yer aldığı ikonik fotoğrafı “Allah ve Kadın” gözünüzde canlanıyor.

3 Şerefeli Cami

Farklı yükseklikteki 4 minaresi olan 3 Şerefeli Cami’nin en yüksek minaresinin 3 şerefesi var. Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat tarafından 15. yüzyılda yaptırılmış olup, inşa edildiği dönemde İslamiyet’in ilk 3 şerefeli minaresi olduğu için bu ismi almış.

Edirne Sarayı

Osmanlı döneminin önemli yapılarından biri olmasına rağmen günümüze sağlam kalmayan, Mimar Sinan’ın yaptığı kapı ve sarayın yıkık bir bölümünü görebiliyoruz. Sarayın günümüzde olmamasının sebebi 1877-78 Rus Savaşı’nda düşmanın şehre yaklaşması nedeniyle sarayın içerisinde bulunan cephaneliğin düşman ordusu tarafından bulunmaması için koskoca sarayı patlatmış olması oldukça üzücü bir hikaye olarak karşımıza çıkıyor.

Büyük Sinagog

1905 yılının çıkan büyük yangında tamamen yok olan 14 sinagogun yerine Mayor Sinagogu ve Apulya Sinagogu’nun bulunduğu mahallede inşaatına izin verilen Büyük Sinagog, Fransız mimar France Depre tarafından inşa edilmiş ve 1907 yılında ibadete açılmış.

Sinagogun maliyeti şehirdeki cemaatin yanı sıra Rusya ve başta Almanya ile Macaristan olmak üzere Avrupa’nın çeşitli yerlerinden toplanan paralarla karşılanmış. Balkanlar’daki en büyük, Avrupa’daki üçüncü büyük sinagog olarak belirtilen yapı, cemaatin yoğun olarak bulunduğu 1960’lı yıllara kadar aktif larak kullanılmış.

II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi Yüzden fazla kubbesi olan II. Bayezid Külliyesi, Mimar Hayrettin tarafından yapılmış. Külliyede bir cami, tıp medresesi, hastane, tımarhane, tabhaneler, imaret, erzak deposu ve fırın yer alıyor.

Külliyede 1488 yılından itibaren ruh ve akıl hastalarının tedavileri yapılmış. Tunca Nehri kıyısındaki külliyenin kuş sesleriyle dolu huzurlu ortamında hastaların tedavisi için müzik, su sesi kullanılırdı. II. Bayezid Külliyesi, UNESCO Dünya Mirası Geçici listesinde yer alıyor ve müze olarak ziyarete açık.

Uzunköprü

Edirne geziniz sırasında dünyanın en uzun taş köprüsü ve Anadolu ile Balkanlar’ı birbirine bağlayan tek köprü olma özelliğine sahip Uzunköprü’yü de görebilirsiniz.

Edirne’nin doğal güzelliklerinden biri olan Meriç Nehri, güzel manzarası ve nehirde yapılan tekne turları ve balık tutma aktiviteleri ile ziyaretçilerin keyifli vakit geçirmesini sağlıyor.

Meriç Nehri üzerinde yer alan Mecidiye Köprüsü Edirne ile Karaağaç birbirine bağlarken, 12 sivri kemerli olması ile fotoğraf çekim noktalarından biri olarak sizi bekliyor.

Savaş tazminatı olarak aldığımız Karaağaç bölgesinde anıtsal yapıtı olan Lozan Anıtını ve 20 TL arkasında fotoğrafı olan Mimar Kemaleddin’in yaptığı günümüzde Güzel Sanatlar Fakültesi binası olarak kullanılan Eski Gar Binasını görebilirsiniz.

Rüstempaşa Kervansarayı 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Şehrin ticari yoğunluğunun artırılması için kervanlarda üç gün boyunca ücretsiz konaklama imkanı veriliyormuş.

Gastronomi

Edirne’nin mutfağı, zengin tarihi ve kültürel geçmişi sayesinde farklı lezzetleri barındırıyor. Verimli topraklara sahip olması ve hayvancılığın yaygın olması da bölgenin mutfak kültürünü ekillendiren önemli unsurlar...

Mutfağında Osmanlı saray yemeklerinin etkilerini taşırken, Yunanistan ve Bulgaristan sınırına yakın olması da farklı kültürlerin izlerini görmeyi mümkün kılıyor. Gelin Edirne’nin meşhur yemeklerine ve ürünlerine göz atalım:

Edirne Tava Ciğeri: Şehrin en meşhur yemeği olan tava ciğeri, ince dilimlenmiş ciğerin unla kaplanarak kızartılmasıyla hazırlanır. Yanında Karaağaç Biberi kızartılarak ve acı sosla birlikte servis edilir.

Ciğer Sarma: Pirinç, soğan ve kuzu ciğerinin harmanlanarak kuzu gömleğine sarılıp, fırında pişirilmesiyle hazırlanır.

Mutancana: Kuru kayısı, kuru üzüm, kuru erik ve kırmızı et ile hazırlanan mutancana, Osmanlı’dan miras kalmıştır. Genellikle kuzu veya geyik eti ile hazırlanır.

Keşan Satır Et: Keşan ilçesinde coğrafi işaret almış satır et hazırlanırken tuz dışında hiç bir şey konulmaz. Porsiyonlara ayrılan satır et meşe kömürü mangalında rengi kırmızıdan koyu kahverengiye gelene kadar birkaç defa çevrilerek pişirilir. Pişirme esnasında etin içinde bulunan yağlar mangala damlamalıdır ki et kıvamını alabilsin.

Edirne Köftesi: Edirne’de ciğer satılan restoranlarda mutlaka köfteye de yer verilir. Sebze ve kıymalı harç ile hazırlanan Edirne köftesi de, yoğun ilgi gören yemekler arasında.

Kapama: Av hayvanları, kuzu veya tavuk eti ile hazırlanan bir pilav çeşididir. Fırınlanıp pişirilerek servis edilir. Balkanlar’da oldukça yaygın olan Kapama, Edirne ve Kırklareli olmak üzere Trakya’ya da Balkanlar’dan gelmiştir. En büyük özelliği pişirilirken içine karabiber ilave edilmesidir.

Karaağaç Biberi: Edirne’de ve Trakya bölgesinde genellikle ciğer ile birlikte tüketilir. Diğer acı biberlerden oldukça farklı bir tat ve aromaya sahiptir, bu yüzden her çeşit yemeğinizin yanında da tüketebilirsiniz.

Badem Ezmesi: Edirne’nin bir diğer geleneksel tatlısı da badem ezmesidir. Bademin öğütülüp şekerle yoğrulmasıyla yapılan bu tatlı, hem hediyelik hem de kahvenin yanında ikram edilen lezzetlerden biridir.

Edirne Bademli Kurabiyesi:

Edirne bademli kurabiyesi ya da yaygın kullanılan ismiyle Kavala kurabiyesi Edirne’nin bilinirliğine azımsanmayacak değer katan gastronomik bir öğedir. Edirne bademli kurabiyesi iki ayrı formda hediyelik olarak satışa sunuluyor. Kavala kurabiyesinden ay şeklinde üretimlere, lokmalık küp şeklinde olanlar eşlik eder.

Edirne Beyaz Peyniri:

Edirne’ye özgü, burada yetiştirilen süt veren hayvanların sütü kullanılarak üretilen beyaz peynirdir. Karışım süt kullanılmadan tek cins süt ile üretilir.

Edirne’nin verimli topraklarında yetişen ürünler arasında badem, Karaağaç cevizi, yer fıstığı, İpsala pirinci, Mahmutköy kuru fasulyesi, Keşan siğilli bamyası, Meriç kara kavunu, Karaağaç biberi en çok üretilen ürünlerden bazıları. Edirne mutfaklarında kışlık olmazsa olmaz ürünlerin içerisinde tarhana, erişte ve kuskus başta gelir.

Yorum Yaz

captcha