Kurumsal hayattan yaratıcı mutfağa uzanan içten bir dönüşüm hikayesi… Zezecooks, hem çocukluğun tatlı bir dil sürçmesinden doğan ismiyle hem de ‘yapılabilir, samimi ve lezzetli’ tarifleriyle dijital dünyada dikkat çekiyor.
Zezecooks tariflerinde şov yok, gerçek tatlar var. Öyle saatlerce uğraştıran, bulaşık dağları çıkaran tarifler onun tarzı değil. Mükemmel yemek dediği şey; zahmetsiz ama ruhu doyuran tabaklar. Evde ne varsa ondan yaratıcı fikirler çıkarıyor. Çünkü asıl mesele, sofraya gelen sıcaklık...Gelen yorumlar, geleneksel reçetelerin yeniden hatırlanmasına sebep oluyor. İçerikler, takipçilerle kurulan sıcak diyaloglarla şekilleniyor.
Emine M. Yiğit, mutfağa olan tutkusunu, ilham kaynaklarını anlatıyor.
Zezecooks isminin arkasında nasıl bir hikaye var? Bu ismi seçerken vermek istediğiniz mesaj neydi?
Yeğenim bir dönem “teyze” diyemeyip bana “Zeze” diyordu. O kadar tatlıydı ki o söyleyiş, içime işledi. İçerik üretmeye başladığımda samimi, sevgi dolu ama biraz da mutfağın yıldızı olan bir isim arıyordum. “Zezecooks” tam da o sıcaklığı verdi. Yani mutfağa olan sevgimle, en saf aile anılarım birleşti. Bir nevi: “Teyze değil, Zeze!” etkisi.
Yemek yapmaya olan ilginiz nasıl başladı?
Her zaman vardı… Hatta çok net hatırlıyorum, sanırım 6-7 yaşlarındaydım. Bir sabah herkes hala uykudayken, sessizce mutfağa süzüldüm. İçimde minicik ama çok iddialı bir heyecan: “Ben onlara sürpriz kahvaltı hazırlayacağım!” Çay? Demlenmemiş. Yumurtalar? Çiğ. Ekmekler? Muhtemelen hala taş gibi hatırlanıyor. Ama o gün, o minicik sofranın etrafında ilk defa “pişiren” taraf bendim. Ne tadı, ne sunumu, önemli olan o hissi yaşamaktı. O sabah bir şey fark ettim: Mutfak sadece yemek yapılan bir yer değilmiş. Mutfak, insanın kendini ifade ettiği, sevdiğini düşündüğü, minik mucizeler yarattığı yermiş. O günden sonra da zaten elim tezgahtan hiç çekilmedi.
Beyaz yaka bir kariyeri geride bırakarak mutfak dünyasına ve dijital içerik üretimine yöneldiniz. Bu dönüşüm nasıl gerçekleşti?
Kolay olmadı, bu geçiş aslında hala devam ediyor… Henüz 1.5 ay önce, uzun zamandır içinde olduğum kurumsal hayattan ayrıldım. O süreçte çok şey öğrendim, çokça çalıştım, güzel ekiplerle yollarım kesişti. Ama bir süredir içimde “başka bir şey yapma” isteği vardı. İçerik üretmeye hobi olarak devam ediyordum zaten, gün geçtikçe bu alan beni daha çok içine çekti. Sonunda “tam zamanlı” olarak buraya yönelmeye karar verdim. Şu anda hala çok yeni bir dönemdeyim; yer yer alışmaya çalışıyor, yer yer zorlandığım oluyor. Ama bu yenilik bana iyi geliyor. Kurumsaldan taşıdığım birçok alışkanlıkla şimdi kendi yolumu kuruyorum. Süreç çok taze ama heyecanı da bir o kadar gerçek.
Dijital dünyada bir influencer olarak yemek kültürünü paylaşmak sizin için ne ifade ediyor?
Benim için bir tarifi paylaşmak sadece “şu kadar un, bu kadar yağ” demek değil. O tarifin arkasında çoğu zaman bir anı, bir duygu, bir ruh hali oluyor. Kimi zaman çocukken annemin pazar dönüşü pişirdiği yemek geliyor aklıma, kimi zaman da evde kalan iki malzemeyle “bugün ne yapsam” diye düşünürken çıkan pratik bir fikir. Dijital dünya da bu hikayeleri paylaşmam için bana çok güzel bir alan açtı. Bir postun altına gelen “Bizde de böyle yapılırdı” yorumu bile tariften çok daha fazlasını taşıyor. Ben burada sadece yemek değil, biraz da “paylaşmanın sıcaklığını” anlatıyorum aslında.
Takipçilerinizle olan etkileşimleriniz içeriklerinizi nasıl şekillendiriyor? Onlardan gelen geri bildirimler yemek tariflerinize yön veriyor mu?
Kesinlikle yön veriyor. Bir tarifin altına gelen yorumlar, geleneksel bir reçetenin nasıl hatırlandığını görmek beni çok etkiliyor. Bazen “Benim annem de böyle yapardı” diyorlar, bazen “Ama biz buna şu otu da koyarız”. Tarife değil, kültüre yorum geliyor aslında. Bu karşılıklı sohbet hissi, içeriklerimin temelini oluşturuyor.
Sosyal medyada yemek içerikleri üretmek, geleneksel bir mutfak kariyerinden nasıl farklı?
Benim için sosyal medyada içerik üretmek, sadece mutfakta bir şey pişirip paylaşmaktan öte bir süreç. Tarifleri araştırıp bulmak, bazen sıfırdan üretmek, nasıl anlatıldığı, nasıl görselleştirildiği, kime nasıl dokunduğu da işin bir parçası haline geliyor. Bazen bir malzeme, bazen o günkü ruh halim tarifin çıkış noktası olabiliyor. Ama sonrasında onu izleyene geçirecek bir anlatı kurmak gerekiyor. En güzel yanı, o anlık geri dönüşler. Bir tarif paylaştıktan kısa bir süre sonra gelen “Şu an mutfaktayım, yapıyorum!” mesajı, insanın yüzünü güldürüyor. Zorlukları da yok değil tabii. Sürekli üretmek, paylaşmak, görünür olmak zaman zaman baskı yaratabiliyor. Ama ben elimden geldiğince bu süreci kendime göre dengelemeye çalışıyorum. Her şeyden önce mutfakta olmaktan keyif alıyorum ve bu keyfi paylaşmak bana iyi geliyor.
Yemek yaparken en çok önem verdiğiniz şey nedir? Sizin için mükemmel bir yemek hangi kriterleri taşımalı?
Benim için en önemli şey pratiklik. Yani öyle saatlerce uğraştıran tarifler açık konuşmak gerekirse bana göre değil. Hem lezzetli olacak, hem de mümkünse çok fazla bulaşık çıkarmayacak. Ben mutfakta “az zamanda çok lezzet” ekolündenim! Hatta bazen “bu kadar kolay olamaz” dediğim tarifler en çok beğenilenler oluyor. Mükemmel yemek dediğim şey; seni uğraştırmadan doyuran, hem mideye hem ruha iyi gelen yemektir. Gösterişli olmak zorunda değil ama ilk lokmada bir “hmm…” dedirtsin isterim. Hem ben yorulmayayım, hem yiyen mutlu olsun. Benim için tarifin altın kuralı bu.
Malzeme seçerken özellikle dikkat ettiğiniz noktalar neler? Vazgeçemediğiniz malzemeler var mı?
En çok dikkat ettiğim şey, malzemenin lezzeti. Gerçekten “tat veriyor mu” sorusunu her şeyin önüne koyuyorum. Her şey çok organik olsun takıntım yok ama iyi domatesin yerini hiçbir şey tutmaz mesela. Salça, sarımsak, soğan üçlüsü benim mutfakta olmazsa olmazım. Baharatsız bir tabak bana göre eksik kalır. Hele ki karabiber olmayacak? Asla.
Mutfak tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Yemeklerinizi oluştururken hangi unsurlar sizin imzanız oluyor?
Benim mutfak tarzım net: Pratik, lezzetli ve yapılabilir. “O tabak çok güzel ama kim uğraşacak?” dedirten tariflerden değilim ben. Salçalı, baharatlı, ekmek banarak yenilen, içinden “hadi bir tabak daha” dedirten yemekler favorim. Evde ne varsa ondan bir şeyler çıkarma huyum var. Ama öyle rastgele değil, hangi malzeme neyle yakışır, nasıl kısa yoldan lezzetli olur diye düşünmeyi seviyorum. Tariflerimin sonunda biri “Aa bu kolaymış, ben bunu yaparım” diyorsa, işte o tarif olmuş demektir.
Eğer dünyada sadece bir mutfak kültürüyle yemek yapmanız gerekseydi, hangi mutfağı seçerdiniz ve neden?
Kesin Türk mutfağını seçerdim. Çünkü içinde her şey var. Salçalı yemek de var, ekmek banmalık sos da, çeşit çeşit meze de… Bugün canım sıcak bir tencere yemeği istiyor olur, yarın zeytinyağlıyla hafif takılmak isterim olur, bu mutfakta her ruh haline göre bir şey var. Bir de o malzeme bolluğu… Yoğurt, tahin, limon, baharat… Her şeyin bir uyumu var. Hem alışığım, hem seviyorum. Düşünmeden pişirdiğim yemeklerin çoğu zaten bu mutfaktan çıkıyor. Yani başka mutfaklara da ilgim var tabi ama iş “ömrüm boyunca tek bir mutfak”sa, ben Türk mutfağını bırakmam.
Zezecooks olarak ilerleyen dönemde gerçekleştirmek istediğiniz projeler var mı?
Aslında bu konuda aklımda çok şey var ama biraz kendime saklamayı seviyorum. Her şey zamanla şekillenir diye düşünüyorum. Şu anda keyifle içerik üretmeye devam ediyorum, ama içimde büyüttüğüm bazı fikirler de var. Belki bir gün, doğru zamanda, kendi yolunu bulacaklar. Ben sadece tarif değil, biraz daha hayatın içinden şeyler de paylaşmak istiyorum. Ama acelem yok, içimden geldiği gibi ilerlemeyi seviyorum.
Instagram: @zezecooks